top of page
  • Yazarın fotoğrafıHabip Gostak

Osmanlı’da Vebanın Sona Erişine Dair Bir Değerlendirme

Bu çalışmada, dünya genelinde farklı tarihlerde etkili olan veba salgınlarında, Osmanlı’nın mücadelesini anlatan ‘Osmanlı’da Vebanın Sona Erişine Dair Bir Değerlendirme’ isimli makalenin incelemesi yapılmaktadır.

1.GİRİŞ

Tarih boyunca, dünyanın farklı bölgelerinde ya da dünya genelinde salgınlar etkili olmuştur. Bunlardan biri de hiç şüphesiz veba salgınlarıdır. Veba salgınları, devletlerin ve insanların her zaman korkulu rüyası olmuştur. Ancak bunun aksine bu konuda yapılan çalışmalar ise sınırlı kalmıştır.


Bu yüzden, bu çalışmada, dünya genelinde farklı tarihlerde etkili olan veba salgınlarında, Osmanlı’nın mücadelesini anlatan ‘Osmanlı’da Vebanın Sona Erişine Dair Bir Değerlendirme’ isimli makale ele alınmıştır.


2. MAKALE HAKKINDA BİLGİ VE DEĞERLENDİRMELER

2.1. Makalenin Künyesi

Ayar, Mesut., Kılıç, Yunus (2017); ‘Osmanlı’da Vebanın Sona Erişine Dair Bir Değerlendirme’, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 2017: Kış, Cilt: 17, Sayı:2, Sayfa: 163-181.


2.2. Makalenin Konusu ve Amacı

Veba salgını yüzyıllar boyunca dünyada etkili olmuş ve insanlık tarihinin şekillenmesinde önemli role sahip olmuştur. İncelediğimiz bu makalenin konusu dünyada yaşanan veba salgınlarında Osmanlı’nın salgına karşı mücadelesini konu almaktadır.


Bu makalenin amacı, 20.yüzyılın başlarına kadar görülmeye devam eden veba salgınının eski tesirini yitirmesinde ve Osmanlı Devleti’nin topraklarından çekilmesinde, devletin 1840’lardan itibaren uygulamaya koyduğu çeşitli önlemlerin etkisinin olduğunu ortaya koymaktır. Ayrıca bu alanda yapılmış sınırlı sayıdaki kaynakların çoğaltılmasına katkı sağlamayı amaçlamaktadır.



2.3. Makalenin Özeti ve Değerlendirilmesi

Bu çalışmaya konu olan Osmanlı’da Vebanın Sona Erişine Dair Bir Değerlendirme isimli makalede, ilk olarak vebanın tanımına yer verilmektedir. Veba, insanlık tarihinde en çok korku salan bir salgın hastalık olarak adlandırılmaktadır.


Makalede veba, bugün dahi birçok ülkede yerleşik olarak bulunan bulaşıcı ve ateşli hastalığa verilen isim olarak tanımlanmaktadır. İnsanlığa yaşattığı dehşetten ötürü salgın denince veba akla geldiği ve vebanın salgın olarak tanımlandığına dair bilgiler de verilmektedir. Ayrıca Avrupa’da, Kara Ölüm ismiyle anıldığı ifade edilmektedir. Çalışmada, Osmanlı kaynaklarında ise vebanın tuan olarak adlandırıldığı bildirilmektedir.


Makalede, incelenen kaynaklara dayandırılan bilgilerle, vebanın yaz aylarında daha yaygın olarak görüldüğü, kış aylarında ise salgınlarda azalmalar meydana geldiği anlatılmaktadır. Ancak hastalığın ortaya çıkışını, mevsimsel olarak kategorize edilemeyeceğine dair kanıtlar vurgulanmaktadır. Veba etkeninin, kemirgenleri etkileyen bir hastalık olduğu, insanlara bu kemirgenlerden geçen pireler yoluyla bulaştığı belirtilmektedir. Dolayısıyla çalışmada salgından korunmanın yolları, fare ve kemirgenlerin kontrolü, hijyen ve aşı olarak sıralanmaktadır.


Çalışmada, veba ile ilgili olarak 19.yüzyıl sonlarında, Avrupa’da yapılan klinik çalışmalarda, hastalığa ait etken bakterinin tespiti, bulaşma süreçleri ve tedaviye yönelik büyük ilerlemeler kaydedildiği aktarılmaktadır. O zamana kadar hastalığa Yahudilerin açtığı kuyuların sebep olduğuna dair bilimsel olmayan inançların yaygın olduğuna dair bilgi ise çalışmanın dikkat çeken ayrıntılarındandır. Hastalığa etken olarak bakterinin tespitini yapan bilim insanlarına da yer verilen çalışmada, İsviçreli Alexandre Yersin, Alman Robert Koch ile Japon S. Kitasato’nun isimleri verilmektedir. Vebanın kemirgenlerden pireler yoluyla bulaşması ile ilgili kesin çözümlemeyi ise Paul Louis Simond tarafından 1890 yılında yapılan çalışmalarla ortaya konduğu aktarılmaktadır.



Tarih boyunca irili ufaklı sayısız veba salgını meydana gelirken tıp tarihi literatürüne kesin olarak girmiş üç kıtalararası salgın bulunmaktadır denilen çalışmada, bu salgınlar şu şekilde sıralanmaktır:

  1. 6.yüzyılda yaşanan Jüstinyen Salgını,

  2. 14.yüzyıldaki Kara Ölüm ile

  3. 1860’larda başlayıp 1890’larda şiddetlenen ve 1960’lara kadar etkilerini sürdüren Üçüncü Veba Salgını.


Makalede, Osmanlı Devleti’nin de Kara Ölüm’den itibaren bu salgınlarla yüzleşmek zorunda kaldığı ifade edilmektedir. Önceleri alınan önlemlerin bilinçli bir tercih olmadığı ve salgınları önlemekte bir ölçüde yetersiz kaldığına vurgu yapılan çalışmada, 20.yüzyılın başlarından itibaren salgının niteliği ve seyrine ilişkin çalışmaların başlatıldığına dair bilgiler ortaya konmaktadır.


Örneğin, Meclis-i Umur-ı Tıbbiye-i Mülkiye ve Sıhhiye-i Umumiye’nin yayınladığı Veba adlı risale bunların kayda değerlerindendir. Ayrıca çalışmada, bu konuda Besim Ömer’in Veba Taun adlı makalesinin yayınlandığına yer verilmektedir.


Makalede, veba salgınına ilişkin genel bir bakış açısı sunularak, bu alanda yapılan çalışmalar ışığında salgının önlenmesine ilişkin devletin yapmış olduğu uygulamalara geçilmektedir. Özellikle 1840’lardan itibaren uygulanan karantinanın, vebanın yayılmasında ve etkisini yitirmesinde önemli olduğu vurgulanmaktadır. Karantina uygulamalarına ek olarak kordon, dezenfeksiyon, mezarlıkların şehir dışına çıkarılması gibi tedbirlerin alındığı anlatılmaktadır.


Yurtdışından yabancı uzman getirtilmesi ve yetişmiş sağlık personelinin artırılması gibi uygulamaların da azımsanamayacak rolü olduğu ifade edilmektedir. Böylelikle sağlıkta kurumsal modernleşme çabalarının, Osmanlı’nın yıkılışına kadar görülmeye devam eden veba salgınlarının ülkede sınırlı bir etkiye sahip olmasına ve giderek azalmasına önemli katkılar yaptığı vurgulanmaktadır. Hatta devletin veba salgınından kurtulmak için, ekonomik faaliyetleri durdurma noktasına getiren karantina uygulamalarını göze alarak, bazı şehirlerde bu uygulamayı devam ettirdiği anlatılmaktadır.


Makalede yer verilen diğer bir konu ise salgın hastalıklara karşı uygulanan önlemlere halkın vermiş olduğu tepkilerdir. Bu meselenin iki yönüne dikkat çekilmektedir.

Biri hastalığa yönelik tepkiler, diğeri ise alınan önlemlere yönelik tepkilerdir.

Bazı tarihçilerin Osmanlı toplumunun Allah’ın iradesine karşı gelmeme eğilimde olduğuna dair tespitleri olduğuna dair çalışmaları olduğu bilgisine yer verilmektedir. Ancak bunun aksini savunan tarihçilerin de olduğuna dikkat çekilmektedir.


Dolayısıyla çalışmada; ‘Osmanlı toplumunda vebaya karşı verilen tepkiler karmaşık ve bölgelere göre çeşitlidir’ ifadelerine yer verilerek, hastalığı önlemeye yönelik çabalara karşı gelmenin, kadercilikle değil pragmatik kaygılarla açıklanabileceği sonucuna varılmaktadır.


Ancak makalede, halkın salgınlara bakış açısının farklı bölgelerde, farklı tepkilerle olmasına rağmen devletin hiçbir surette kaderci bir tavır takınmadığına dikkat çekilerek, devletin imkanlarını bütünüyle seferber ettiği desteklenmektedir.


3. SONUÇ VE YORUM

Bu çalışmada incelenen makale, veba salgınına yönelik bilgilendirici bir bakış açısı sunmaktadır. Hem tarihsel olarak yaşanılan olaylara kısaca değinilmesi hem de Osmanlı özelinde konunun incelenmesi son derece uyumludur.


Ancak makale, vebanın tanımını yorumlayarak vermek yerine, bilimsel bir tanım olarak 'veba'yı tanımladıktan sonra yorumlamaya geçebilirdi. Zira çalışmada yapılan veba tanımlarının, tam olarak ‘veba nedir?’ sorusuna karşılık vermediği düşünülmektedir.


Günümüzde yaşadığımız Covid-19 salgınının insanları ve devletleri nasıl etkilediğini canlı olarak yaşayan insanlık açısından, salgınlarda alınacak önlemler ve çıkarılacak dersler bakımından, bu makale sayesinde yıllar öncesi bile salgınlardaki politikaların değişmediği ve güncelliğini koruduğunu görmekteyiz: karantina, hijyen ve aşı.


Çalışmada veba salgınının nedenleri arasında bilimsel olmayan yaklaşımların irdelendiği kısımda, vebaya Yahudilerin açtığı kuyuların sebep olduğuna dair yaygın inançların olduğu bilgisine yer verilmesinin, önemli olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü vebanın etkeni veya salgın haline gelmesinin nedeni bu insanların açmış oldukları kuyular değildir. Nitekim sonrasında yapılan bilimsel çalışmalar bunu göstermektedir.


Bu bilgi bize, günümüzde yaşadığımız salgında da, Çinli insanların yarasaları yemeleri’ ya da ‘Çin’in büyük güç olmak için biyolojik bir silah olarak bu virüsü yaydığına dair bilimsel olmayan suçlamalara ve komplo teorilerine karşı uzak durmak gerektiğini göstermektedir. Dolayısıyla makalede yer alan bu bilgi bilimden sapmamak gerektiğine dair, güzel bir ayrıntı olarak değerlendirilmektedir.



Sonuç olarak bu makale, insanlık tarihinin en dehşet verici hastalığı olan vebanın, dünyada olduğu gibi Osmanlı açısından da, 19.yüzyılın ortalarından itibaren alınan tedbirler ve yapılan bilimsel sağlık uygulamaları ile artık demografik açıdan etkisiz ve hatta sıradan bir hastalık durumuna geldiğini gösteren bir çalışmadır.


Okuyanlara ve değerlendirenlere saygıyla.



0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page